Google+ boş mideye iki duble viski: Mayıs 2011

27 Mayıs 2011 Cuma

"Değişmeyen tek şey değişimdir." "Kes lan!"

https://www.facebook.com/event.php?eid=211742962179280

Böyle bir sokak partisi vardı bugün. Hayatımda hiç sokak partisine gitmemiş olduğumdan, fazlasıyla ilgimi çekmişti. Tabi duvara yazılanları (Paris'teyim, gelemiyorum gibi) gördükten sonra ilgimi birazcık da olsa yitirdim. Ancak "yine" sosyomat'tan bulduğum, tanışmamın 5 dakika sonrasında beni engelleyip silen("ee ne zaman sevişeceğiz?" sorusuna verilen tepki); tekrar bulduğumda muhabbete girdiğim ancak kanımın bir türlü ısınamadığı kadın tarafından davet edilmiştim ki eskiden kanım çoğu kadına çabucak ısınırdı.

Aramızda şöyle bir mesajlaşma geçti. (kızın yazdığı türkçe'yi biraz düzelteceğim)
-hey. kaçta?
-benim arkadaşlar önce pendora gidiyorlarmış. oradan geç saatte geçebilirim ben anca. ne yapalım?
-bilmem. ben evdeyim zaten. hani ekstra olmak istemem.
-yani ben gelmeni isterim ama hem pendoru sevmiyorsun sen, hem de bizimkileri sever misin emin olamadım. o yüzden sen karar ver.
-böyle diyorsan sanmıyorum seveceğimi, bebe kontenjanımı birinci sömestrda doldurdum.
-yok bebeklikten değil de genel olarak huysuzsun ve beni sevdiğin bile söylenemez. o yüzden emin olamadım.
-e bebe olmak için bebek olmaya gerek yok ki?
-aaa cidden?
-he.
-bilmemek değil öğrenmemek ayıp tabi.
-he.

Eskiden de atarlıydım insanlara karşı, ama mevzu kadınlar olduğunda enerji bulabiliyordum sanırım "belli şeyler"in peşinden koşmak için. Hani o atarı yapmama rağmen takılırdım kızın peşine... Sonuçta seks ihtimali var, veya arkadaş grubundan güzel bir kadının telefon numarasını alma ihtimalim var, veya gidilen partiden bir kadını kaldırma ihtimalim var.

Ancak sanırım büyüyorum ve değişeceğime asla inanmadığım halde değişiyorum. Cuma akşamını, haftaya 3 finalim olsa da, dışarı çıkmaya planlamış olan ben; evde sakin sakin birasını içen; Ennio Morricone eşliğinde(the man with the harmonica) geçtiği evrimleşme sürecini farkeden bir haldeyim.

Şimdiye kadar kimsenin olmamı istediği adam olmadım. Hep kendi yolumda, gerekirse yalnız yürüdüm. En azından bundan feragat etmemek güzel hissettiriyor.

Libidoda düşüş var mı diye düşünüyorum; sanmıyorum. Belki de sadece artık daha "seçici" davranıp, daha "çekici" kadınların peşinden gidiyor ve körü körüne karşı olduğum mekanlara ve eğlence anlayışlarına, "bebe"lere ve nefret ettiğim atmosferlere; Bukowski'nin tabiriyle bir "yarık" için itaat etmiyorum. Tavırlarımı keskinleştirdiğim için mutluyum sanırım; değiştiğim için değil.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

La bebe ve İstanbul Bilgi Üniversitesi MayFest

Kışın, kaltak bir hocamın not konusunda yaşattığı kıtlık sebebiyle başlamıştım, uzunca da yol katetmiştim yazın. 60 sayfaya yakın olmuştu ki hala başında olduğumu düşünüyordum. Böyle bitemezdi zaten. Henüz karakterler yeni yeni tanımlanıyordu...

Neden mi bahsediyorum? İsim bile düşünmediğim romanımdan. Benim olacaktı, tamamen bana ailt olacaktı. Sonra ne mi oldu? Bilgisayarımın hard diski sıçışlara geldi, tüm hevesimi yitirdim. Sonra geldi 2011'in Mart'ı... Gördüm ki "Everest Yayınları" ilk roman yarışması düzenliyormuş. Anneme zamanında göndermiş olduğum 10 sayfalık taslak üzerinden tekrar başladım, kurgu kafamda kesinlikle aynıydı. Ama olmadı, olduramadım, eski gazım mı yoktu, yoksa bir anlık hevesle mi elli küsür sayfayı bulabilmiştim bilemiyorum. O hevesim yavaş yavaş söndü, çünkü yazdığımı beğenmemeye başladım. Zihniyetim değişmişti belki de, kim bilir.

Yazar olmak? Bir hayaldi ama güzeldi.
Son gönderim tarihi için 27 Mayıs deniliyor ancak benim 27 cümle yazmaya bile mecalim yok. Çünkü yazdıklarımın çok iğreti durduğunu hissediyorum.
Belki tekrar o hırsı kaptığımda, bir blog/fanzin yazarı olmaktan ileriye gidebileceğim de kendime söylediğim tek şey şu...

"La bebe! Sen kimsin de roman yazıyorsun?" Bok gibi bir durumdayım. Sanki bir şeyleri kaybetmiş gibiyim ama olmayacak duaya da amin denmez be kardeşim. Ben anca barlarda, festivallerde elimde içkiyle milleti kesip onların psikolojilerini tanımlarım. Başka da bir bok yiyemem, bu kadar basittir hayatım işte. Bu kadar basit bir adamım belki de...

Son olarak deli veya deli taklidi yapan zibilyon veledin arasına düşmek istemiyorsanız, İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin "MAYFEST"ine gitmeyin. Zaten konser alanında içki satışı da yok, içki sokuşu da yok. Bir İTÜ'lü olarak festival alanında geçirdiğim yarım saatin sonunda -bu denli abazan ve kadın peşinde koşan bir adam olmama rağmen- ben bile "Bu muymuş lan bilginin kızları?" diyorsam; orada tanıştığın kadın UGG giyen ve makyaj ile bakım arasındaki çizgiden haberdar olmayan bir boyama sarışından öte olamaz.

Yazıyı yazarken dinlediğim: Howlin' Wolf
Yazıyı yazarken tiplediğim: Herşeyden Bahseden Adam(bkz: youtube)

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Wanted Alive

-Fazlasıyla hamarat olmaktan ziyade, ev işlerinden az çok anlayan; bir de harika yemek yapamaktan ziyade sabahları bana kahve veya kahvaltı hazırlamayı çok görmeyecek,
-Her yerde okuduğunu/izlediğini/dinlediğini satan çakma entelden ziyade, birikimli, rahat muhabbet edilebilecek,
-Dikkat çekmek için -(homo/bi)seksüel olmadığı halde çevresindeki kızlarla öpüşmeyen,
-Ailesinden ayrı yaşayan ve evine gittiğimde başımı dizine koyabileceğim; zaman zaman anaç yaklaşabilecek,
-Maymun iştahıyla keman çalmaktan fotoğrafçılığa, blog yazmaktan çizime her boku deneyip yarıda bırakmayan,
-Bebelerin gittiği(Pendor, Küçük Beyoğlu, KafePi, AsmalıMescit'in bir kısmı, Nevizade'nin bir kısmı) ortamlara gitmeyen ve ota boka(çevre masalardan birine doğumgünü pastası gelmesine) "VUUUU" diye bağırmaktan hoşlanmayan,
-Benimle izbe barlarda, blues barlarda ve meyhanelerde içebilecek,
-Konuştuğu zaman kulaklarımı tıkatmama sebebiyet verecek kadar aptal olmayan,
-Uçan kuşu bile drama çevirmeyecek,
-Hayatını ve hayatımı kompleks bir hale getirmeyecek(kısacası sikmeyecek),
-Az kaprisli, suyuma ve kimi zaman suyumdan huyumdan çok; huysuzluğuma gidebilecek,
-Yatakta iyi ve blowjob yapmaktan hoşlanan,
-Tercihen beyaz tenli, narin fizikli, geniş omuzlu, tüysüz(evet lazer epilasyondan bahsediyorum), "yüzüne bakmağa kıyamayacağınız",
-18-33 yaş aralığında(evet anneannelerle yatmıyorum),
KADINLAR ARANIYOR!

not: evet, ben "o"yum diyorsan; bunu sana armağan ediyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=lzWa8QdJ8-E
(mark lanegan-i'll take care of you)