6) "Expats, Erasmus Students and Long Term Holiday Chasers": kesinlikle faşist, seksist, ırkçı vs. değilim; hepinizden aynı derecede nefret ediyorum ancak belirli bir zümre var kıl kaptığım... türkiye'de yaşayan veya türkiye'ye uzun vadede tatile gelmiş olan yabancı kadınlar. "oh, türk erkekleri çok azgın!", "oh, türk erkekleri hep bize sarkıyorlar!" gibi yakınmaları bu kadınlardan sıklıkla duymakla birlikte; ifrit oluyorum. küllüm fitilim topunuza.madem ki bu derece rahatsızlık duyuyorsunuz, gezin türkiye'yi ve memleketinize gidin. neden buralarda vakit harcıyorsunuz? defolun gidin! ah, durun tahmin edeyim; demokratik ve modern memleketlerinizde size buradaki ilgiyi gösterecek erkek popülasyonu yok ve burada bulunma nedeniniz bu değil mi? ha bir de burada çalışan yabancı uyruklu ingilizce öğretmenleri, türkiye'de kavurduğu parayı dünyanın hiç bir yerinde kavuramaz sanırım... şimdi; ya buraya uyarsınız ve maskelerinizi düşürüp dostane tavırlarla yaşarsınız bu ülkenin -evet abazan- insanlarıyla; ya da siktir olur gidersiniz uzak diyarlarınıza. kimse de size bayılmıyor anam!
7) Aktivist Kimlikli Hayvan Severler: eyleme geçiyorlar, İzmir'de parçalanan bir kedi kafası için dünyayı ayağa kaldırmaya niyetliler fakat ne vahşice katledilmiş bir Münevver Karabulut; ne de fiilenden ziyade manen işkenceye maruz bırakılmış bir Türkan Saylan umurlarında değil... aynı şekilde; itin kedinin önüne süt, ekmek koymaya fazlasıyla meraklı bu kesim, kendilerinden ekmek parası isteyen dilencilerden tiksinmekte ve "Iııy" edalarıyla volta atmakta caddelerde. siz bir şeyi öğrenememişsiniz doğa barışı elçileri; "Her şey, bir insanı sevmekle başlar."...
8) Bilimum Sanal Ortamda Dikkat Çekme Amaçlı Hesap Donduran Modeller: Kimsenin sikinde bile değilsiniz. İnanın bana... myspace hesabınızı dondurursunuz, sosyomat hesabınızı dondurursunuz veya skindirik gif'lerle süslenmiş yonja hesabınızı dondurursunuz ve bunu dondurmadığınız bir sosyal medya aracı tarafından cümle aleme duyurursunuz. tekrardan belirteyim mi? sikinde bile değilsiniz kuşun böceğin. istiyorsanız bilgisayarınızı benzin döküp yakın; bir takım ibnelerin söylemiyle "evrende küçük bir noktadan ibaretsiniz" ve kimsenin umrunda olmayacak bu hesap dondurma ve iki gün sonra tekrardan açma faaliyetleriniz. sonuç: kendinizi kandırmaya devam edin...
26 Kasım 2010 Cuma
25 Kasım 2010 Perşembe
Nefret Ettiklerim
Şimdiye kadar her fırsatta belli başlı tipleri itin götüne soktum. Fakat anlamamakta ısrar edenler için bağıra bağıra söylüyorum. SİZDEN NEFRET EDİYORUM. ve başlıyorum kimlerden nefret ettiğimi yazmaya.
1) Sanatçı tanımına girmeye çalışan dangalaklar: Her kuşu sktiniz bir bu kaldı değil mi? Dünyada ne kadar sike sürülmeyecek kısa metraj film var farkında mısınız? Kahvesini yudumlayan genç kızı minimum on beş saniye, uzaklara bakan delikanlıyı minimum on beş saniye çeke çeke film yapıyorsunuz ve içeriği bomboş oluyor. Kendinizi yönetmen, kameraman, yapımcı sanmanız da cabası... "Ama emek veriyorlar öyle deme?" Hassiktir oradan emek veriyor da bana mı veriyor? Ben mi söyledim onlara "sinemaya heveslenin, film çekin" diye? Klasik maymun iştahlılık işte, bunu da denediniz iyi bok yediniz. Eminim üç beş ay sonra buradan da bambaşka bir dala sıçrayacaksınız...
2) Fotoğrafçı çakmaları: Sizin de suyunuz yaklaşık olarak beş sene önce başladı kaynamaya. Üniversiteye gelir gelmez taşşaklı birer fotoğraf makinesi edindiniz özelliklerini yüzde on oranında kullanmayı beceremeseniz de. Gittiğiniz Küçük Beyoğlu, Kafe Pi, Asmalımescit gibi yerlerde o kameraları çantanızdan çıkarırken gözünüdeki heves hiç bir zaman ilgilendirmedi beni. Çünkü havaya iki parmağınızla zafer işareti yaparken kendinizi fotoğraflayın diye imal edilmedi o makinalar farkındasınız değil mi? Veya "Bebişiiiiiiiiiim" etiketli fotoğrafları bilimum sosyal medya sitesinde görücüye sunmanız değildi amaç. Biraz daha gelişip kuşu böceği çektiniz ve "Objektifimden yansıyanlar" gibi klişe açıklamalarla bunu gözümüze gözümüze soktunuz. Dur bakayım bunun hevesini ne zaman yitireceksiniz?
3) Modern veya değil; psikolojik baskı oluşturarak toplu taşıma araçlarında yer kapmaya çalışan teyzeler: Adımınızı attığınız anda bir vapura, otobüse veya metro vagonuna; bir kurban seçiyor ve tepesine dikiliyorsunuz. Bunu özellikle yapıyorsunuz. Onun gözünün içine bakıyorsunuz yer versin diye. Açık açık dile getirmiyorsunuz hiç bir şeyi. Aslına bakarsanız dile getirecek herhangi bir rahatsızlığınız da yok. Sadece yaşınızın üzerinden avantaj sağlamaya çalışıyorsunuz. Çünkü herhangi bir rahatsızlığınız yok. Hastalık hastasısınız... "Ayaklarıma kara sular indi ay ay ay", "Of İstanbul resmen insanı yoruyor Ayvalık'a mı gitsek?" 1)Ayaklarınıza kara sular, alışveriş merağınız yüzünden indi ve bu benim umrumda değil. 2)Siktirin gidin, durduğunuz kabahat. Belirtmeden de geçmek olmaz, meczup kişi bunların hiç birine başvurmaz. Elinden geldiğince ilerler arkalara doğru, kimseyi zan altında bırakmaz çünkü bulunduğu aracın içinde illa ki az çok gözlem yapabilen ve sağ duyulu bir genç vardır ve o genç, meczuba yer verir.
Biraz daha kusarım yakında; tıpkı önceki seri gibi... Bir yudum daha alayım şu köpek öldürenden...
1) Sanatçı tanımına girmeye çalışan dangalaklar: Her kuşu sktiniz bir bu kaldı değil mi? Dünyada ne kadar sike sürülmeyecek kısa metraj film var farkında mısınız? Kahvesini yudumlayan genç kızı minimum on beş saniye, uzaklara bakan delikanlıyı minimum on beş saniye çeke çeke film yapıyorsunuz ve içeriği bomboş oluyor. Kendinizi yönetmen, kameraman, yapımcı sanmanız da cabası... "Ama emek veriyorlar öyle deme?" Hassiktir oradan emek veriyor da bana mı veriyor? Ben mi söyledim onlara "sinemaya heveslenin, film çekin" diye? Klasik maymun iştahlılık işte, bunu da denediniz iyi bok yediniz. Eminim üç beş ay sonra buradan da bambaşka bir dala sıçrayacaksınız...
2) Fotoğrafçı çakmaları: Sizin de suyunuz yaklaşık olarak beş sene önce başladı kaynamaya. Üniversiteye gelir gelmez taşşaklı birer fotoğraf makinesi edindiniz özelliklerini yüzde on oranında kullanmayı beceremeseniz de. Gittiğiniz Küçük Beyoğlu, Kafe Pi, Asmalımescit gibi yerlerde o kameraları çantanızdan çıkarırken gözünüdeki heves hiç bir zaman ilgilendirmedi beni. Çünkü havaya iki parmağınızla zafer işareti yaparken kendinizi fotoğraflayın diye imal edilmedi o makinalar farkındasınız değil mi? Veya "Bebişiiiiiiiiiim" etiketli fotoğrafları bilimum sosyal medya sitesinde görücüye sunmanız değildi amaç. Biraz daha gelişip kuşu böceği çektiniz ve "Objektifimden yansıyanlar" gibi klişe açıklamalarla bunu gözümüze gözümüze soktunuz. Dur bakayım bunun hevesini ne zaman yitireceksiniz?
3) Modern veya değil; psikolojik baskı oluşturarak toplu taşıma araçlarında yer kapmaya çalışan teyzeler: Adımınızı attığınız anda bir vapura, otobüse veya metro vagonuna; bir kurban seçiyor ve tepesine dikiliyorsunuz. Bunu özellikle yapıyorsunuz. Onun gözünün içine bakıyorsunuz yer versin diye. Açık açık dile getirmiyorsunuz hiç bir şeyi. Aslına bakarsanız dile getirecek herhangi bir rahatsızlığınız da yok. Sadece yaşınızın üzerinden avantaj sağlamaya çalışıyorsunuz. Çünkü herhangi bir rahatsızlığınız yok. Hastalık hastasısınız... "Ayaklarıma kara sular indi ay ay ay", "Of İstanbul resmen insanı yoruyor Ayvalık'a mı gitsek?" 1)Ayaklarınıza kara sular, alışveriş merağınız yüzünden indi ve bu benim umrumda değil. 2)Siktirin gidin, durduğunuz kabahat. Belirtmeden de geçmek olmaz, meczup kişi bunların hiç birine başvurmaz. Elinden geldiğince ilerler arkalara doğru, kimseyi zan altında bırakmaz çünkü bulunduğu aracın içinde illa ki az çok gözlem yapabilen ve sağ duyulu bir genç vardır ve o genç, meczuba yer verir.
Biraz daha kusarım yakında; tıpkı önceki seri gibi... Bir yudum daha alayım şu köpek öldürenden...
24 Kasım 2010 Çarşamba
Asla değişmeyecek olanlar listesi... Bölüm: 2
6)Alışveriş: özellikle kadınlarda bu merak hiç bir zaman değişmeyecek. ne azalacak, ne de artacak. gardroplarını hesapta indirimden aldıkları etekler, kazaklar, gömlekler süsleyecek; cilde çok yararlı olduğu iddia edilen losyonlar banyoda yer almaya devam edecektir. erkeklerse teknolojik oyuncakları -çağın gerekleri- kapsamında tüketmeye devam edecek, sürekli daha teknolojiğini; daha iyisini isteyeceklerdir. aynı potada erimeyeceği düşünülen bu iki cinsiyet; esasen her daim kadının üzerine atılan "alışveriş" bokunu birlikte paylaşmaya devam edecektir. mağazalarsa esasen indirime girmeyen ürünlerine "yüzde 50 indirimli!" etiketi yapıştıracak ve avlayacak sazan bulmakta çok da zorlanmayacaklardır. çünkü tüketim, insanlığı en çok da burada vuracaktır.
7)Statü Saplantıları: ne alan, ne veren için bir değişim olmayacak; üst mevkiler kendilerini daha değerli görecek, bunu da çıkar ilişkileri üzerinden cinsel istismara kadar götürmeyi kendilerine borç bileceklerdir. dolayısıyla masa altından sakso çeken sekreterler sıradan hayatlarına, patronunu şöminenin önünde düzen "genç ve dinamik" çalışanlar alacakları maaş zammına bakacaklardır. bu kimine göre bir çürüme; kimine göreyse başarıya giden anahtar olacaktır. bunun bir hafifletilmiş versiyonu yalakalıksa bu başlık altında yazılan her yazı gibi, ne azalarak bitecek; ne de artıp dünyayı ele geçirecektir. gururlu insanlar gururlarından taviz vermeyecek ve bunu ulu orta dile getirmeyecek, beş para etmeyen kalpazanlar ise samimi bulduğu ortamlarda başarılarının sırrını açıklamaktan çekinmeyeceklerdir.
8)Özgür ve Cesur Olduğunu İddia Eden Medya Organları: radyolar, gazeteler ve hayatımıza giren(daha doğrusu hayatımıza sokup sokup çıkaran) televizyon... insanlar her zaman uyutulmaya meğilli olacak; hayatlarına bir parça drama katan ve vazgeçilmez kılınan diziler, üçüncü sayfa vahşet haberleri, içinde ciddi anlamda hiç bir şey konuşulmayan ve insana hiç bir şey katmayan "talk show" programları... apolitik uyku toplumun büyük bir kesmini etkisi altına alacaktır her zamanki gibi. bu tip jonglörlerden bir nebze de olsa paçasını kurtarabilmiş olan kesmin kendisinden kültürel veya zihinsel anlamda altta kalan tabakanın elinden tutmaması da bu sabitliğin sebebi olacaktır.
9) Politikacılar: kendi koltuk kavgaları, kendi cep kavgaları içinde kavrulup duracak; insanların değer yargıları üzerinden duygu sömürüsü yapmaya devam edeceklerdir. burada önemli olan kişinin sağ görüşlü-sol görüşlü olması değil; kendisine hitap eden kişinin bir siyasi olmasıdır. dürüstlük başa bela olacak, dürüstler siyasetten elini eteğini çektiği gibi; iç hesapları bilindiğinde yüzüne tükürülmeyecek adamlar koyunları gütmeye devam edecektir.
10) Şarapçılar, Keşler, Dilenciler: büyük usta Bukowski'ye göre size zararı dokunacak en son kişiler, kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlar... elit kesmin hışmına uğradıklarını bilmeseler de, "böyle gelmiş böyle gider" gibi dünyanın en gerizekalı ideolojik yapısına sahip olsalar da hiç bir zaman toplumdan silinemeyecekler, varlıklarını her daim sürdüreceklerdir. sınıf ayrımı olmaksızın, kendini bir beden üstün görenlerin cepleri kalabalıklaştıkça; onlar kıçına giyecek don bulamayacaklardır ve -şu ana kadar olduğu gibi- bir yerden sonra savaşmayı bırakacaklar, durumlarından memnun olmaya başlayacaklardır. ne tavırları, ne de tutkuları değişecektir. hayvan hakları savunucusu olduğunu iddia eden mallar en küçük dilekleri olan şarap parasına/allah rızası için bir sadakaya pek de rağbet etmeyecek; onlarsa bir hayvan kadar değeri olmadığı konusunda herhangi bir çıkarımda bulunmayacaklardır.
7)Statü Saplantıları: ne alan, ne veren için bir değişim olmayacak; üst mevkiler kendilerini daha değerli görecek, bunu da çıkar ilişkileri üzerinden cinsel istismara kadar götürmeyi kendilerine borç bileceklerdir. dolayısıyla masa altından sakso çeken sekreterler sıradan hayatlarına, patronunu şöminenin önünde düzen "genç ve dinamik" çalışanlar alacakları maaş zammına bakacaklardır. bu kimine göre bir çürüme; kimine göreyse başarıya giden anahtar olacaktır. bunun bir hafifletilmiş versiyonu yalakalıksa bu başlık altında yazılan her yazı gibi, ne azalarak bitecek; ne de artıp dünyayı ele geçirecektir. gururlu insanlar gururlarından taviz vermeyecek ve bunu ulu orta dile getirmeyecek, beş para etmeyen kalpazanlar ise samimi bulduğu ortamlarda başarılarının sırrını açıklamaktan çekinmeyeceklerdir.
8)Özgür ve Cesur Olduğunu İddia Eden Medya Organları: radyolar, gazeteler ve hayatımıza giren(daha doğrusu hayatımıza sokup sokup çıkaran) televizyon... insanlar her zaman uyutulmaya meğilli olacak; hayatlarına bir parça drama katan ve vazgeçilmez kılınan diziler, üçüncü sayfa vahşet haberleri, içinde ciddi anlamda hiç bir şey konuşulmayan ve insana hiç bir şey katmayan "talk show" programları... apolitik uyku toplumun büyük bir kesmini etkisi altına alacaktır her zamanki gibi. bu tip jonglörlerden bir nebze de olsa paçasını kurtarabilmiş olan kesmin kendisinden kültürel veya zihinsel anlamda altta kalan tabakanın elinden tutmaması da bu sabitliğin sebebi olacaktır.
9) Politikacılar: kendi koltuk kavgaları, kendi cep kavgaları içinde kavrulup duracak; insanların değer yargıları üzerinden duygu sömürüsü yapmaya devam edeceklerdir. burada önemli olan kişinin sağ görüşlü-sol görüşlü olması değil; kendisine hitap eden kişinin bir siyasi olmasıdır. dürüstlük başa bela olacak, dürüstler siyasetten elini eteğini çektiği gibi; iç hesapları bilindiğinde yüzüne tükürülmeyecek adamlar koyunları gütmeye devam edecektir.
10) Şarapçılar, Keşler, Dilenciler: büyük usta Bukowski'ye göre size zararı dokunacak en son kişiler, kaybedecek hiç bir şeyi olmayanlar... elit kesmin hışmına uğradıklarını bilmeseler de, "böyle gelmiş böyle gider" gibi dünyanın en gerizekalı ideolojik yapısına sahip olsalar da hiç bir zaman toplumdan silinemeyecekler, varlıklarını her daim sürdüreceklerdir. sınıf ayrımı olmaksızın, kendini bir beden üstün görenlerin cepleri kalabalıklaştıkça; onlar kıçına giyecek don bulamayacaklardır ve -şu ana kadar olduğu gibi- bir yerden sonra savaşmayı bırakacaklar, durumlarından memnun olmaya başlayacaklardır. ne tavırları, ne de tutkuları değişecektir. hayvan hakları savunucusu olduğunu iddia eden mallar en küçük dilekleri olan şarap parasına/allah rızası için bir sadakaya pek de rağbet etmeyecek; onlarsa bir hayvan kadar değeri olmadığı konusunda herhangi bir çıkarımda bulunmayacaklardır.
21 Kasım 2010 Pazar
Asla değişmeyecek olanlar listesi...
1) İnternet Kafeler: ortamları tamamen sabit kalacak. Türkiye'de artık çoğu evde bilgisayar varmış, internet varmış, ADSL varmış farketmez. Buralarda takılmaya devam eden, online oyunlar oynayan; porno kovalayan adamlar olacak. Yapış yapış koltuklar, W,A,S,D tuşları silinmiş klavyeler ve kesif kokular bazı hayatları asla terketmeyecek. Gün gelecek, ortama giren bir kadın tüm oyuncuların ve internet sörfçülerinin başlarının aynı eksen etrafında dönmesini sağlayacak; gün gelecek Counter Strike sistemlerden kaldırılırken internet kafe sahipleri vazgeçecek. Çünkü internet kafeler asla ama asla değişmeyecek.
2) Cinsel Davetler: "yukarı çıksana, bir kahve içeriz.", "bize gelsene, film falan izleriz.", "free shop'tan harika bir şarap aldım, içelim mi bizde?" cümleleri asla bitmeyecek. ne azalarak, ne de bir anda... çünkü hiç bir zaman insanlar karşı cinse karşı açık olamayacaklar. sevişmek için bahane üretmeye devam edecek, klişelerin sıfırını tükettiklerinin farkına varamayacaklar.
3) Cinsellik Öncesi Bekleyişler: yukarıda bahsedilen klişelerle herhangi bir şekilde karşı cinsin evine girebilmiş olan insanların zorlu bekleyişi. saatler geçecek. gerginlik başlayacak. iki taraf da birbirinden aynı şeyi bekleyecek fakat iki taraf da harekete geçmeyecek. "ya o bunu düşünmüyorsa", "ya gerçekten de bunu istemiyorsa" gibi şüpheler ve ters bir durumda karşı tarafı sonsuza dek kaybedecek olacağını düşünerek. dolayısıyla bu sessizlikler, bir taraf harekete geçene kadar hep sürecek.
4) Kahvehaneler: çünkü erkekler asla ama asla okeyden, bataktan vazgeçmeyecek. türkiyemizin, memleketimizin biricik vatanımızın(ooh, ver coşkuyu, üşüyoruz reyis) ekonomik ve kültürel düzeyi asla yükselmeyecek. hep bokumuzla oynayacağız. kahvede arkadaşlarıyla okey oynayıp çay içen zihniyet, akşama doğru bir eli sikinde üç büyüklerin futboluyla ilgili yorum yapacak; daha sonra bünyeyi rakıya saracak; eve gidip karısını çocuğunu dövecek ve türkiye'nin mübalağasız her şehrinde yaşanan bu drama göz ardı edilecek medya tarafından, ancak ana haberlerinde haber niteliği taşımayan ve "normal" olarak adlandırılan bu hayat; modernliğiyle övünen bir çiftin oturma odasında o aptal siyah ekran üzerinden yansıyacak tüm "anormalliğiyle" ve "yerli dizi" sıfatıyla.
5) Alışveriş Merkezleri: "bir bakıp çıkacağım.", "hayatım geçen gün harika bir çanta gördüm" belirteçleri kullanılacak. çünkü her daim tüketmeye açık yeni çantalar, saatler, teknolojik oyuncaklar, parfümler, kıyafetler hatta ve hatta sanat ürünleri; cd'ler, kitaplar olacak. bunların bir kısmı kişinin kültürüne katkı sağlasa da, bir kısmı kişinin çevresine istediği gibi görünmeye çalışmasına(entellektüel, zengin, soylu, vs) hizmet etmekten öteye gidemeyecek.
İlk beş bundan ibaret. Yakında dökülürüm daha fazla... İdare edin şimdilik.
2) Cinsel Davetler: "yukarı çıksana, bir kahve içeriz.", "bize gelsene, film falan izleriz.", "free shop'tan harika bir şarap aldım, içelim mi bizde?" cümleleri asla bitmeyecek. ne azalarak, ne de bir anda... çünkü hiç bir zaman insanlar karşı cinse karşı açık olamayacaklar. sevişmek için bahane üretmeye devam edecek, klişelerin sıfırını tükettiklerinin farkına varamayacaklar.
3) Cinsellik Öncesi Bekleyişler: yukarıda bahsedilen klişelerle herhangi bir şekilde karşı cinsin evine girebilmiş olan insanların zorlu bekleyişi. saatler geçecek. gerginlik başlayacak. iki taraf da birbirinden aynı şeyi bekleyecek fakat iki taraf da harekete geçmeyecek. "ya o bunu düşünmüyorsa", "ya gerçekten de bunu istemiyorsa" gibi şüpheler ve ters bir durumda karşı tarafı sonsuza dek kaybedecek olacağını düşünerek. dolayısıyla bu sessizlikler, bir taraf harekete geçene kadar hep sürecek.
4) Kahvehaneler: çünkü erkekler asla ama asla okeyden, bataktan vazgeçmeyecek. türkiyemizin, memleketimizin biricik vatanımızın(ooh, ver coşkuyu, üşüyoruz reyis) ekonomik ve kültürel düzeyi asla yükselmeyecek. hep bokumuzla oynayacağız. kahvede arkadaşlarıyla okey oynayıp çay içen zihniyet, akşama doğru bir eli sikinde üç büyüklerin futboluyla ilgili yorum yapacak; daha sonra bünyeyi rakıya saracak; eve gidip karısını çocuğunu dövecek ve türkiye'nin mübalağasız her şehrinde yaşanan bu drama göz ardı edilecek medya tarafından, ancak ana haberlerinde haber niteliği taşımayan ve "normal" olarak adlandırılan bu hayat; modernliğiyle övünen bir çiftin oturma odasında o aptal siyah ekran üzerinden yansıyacak tüm "anormalliğiyle" ve "yerli dizi" sıfatıyla.
5) Alışveriş Merkezleri: "bir bakıp çıkacağım.", "hayatım geçen gün harika bir çanta gördüm" belirteçleri kullanılacak. çünkü her daim tüketmeye açık yeni çantalar, saatler, teknolojik oyuncaklar, parfümler, kıyafetler hatta ve hatta sanat ürünleri; cd'ler, kitaplar olacak. bunların bir kısmı kişinin kültürüne katkı sağlasa da, bir kısmı kişinin çevresine istediği gibi görünmeye çalışmasına(entellektüel, zengin, soylu, vs) hizmet etmekten öteye gidemeyecek.
İlk beş bundan ibaret. Yakında dökülürüm daha fazla... İdare edin şimdilik.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)