Uzun süredir yazmıyorum... Yaz okulunda bir abazanlık öyküsü yazdık ve bitti bir süreç. Sebebini bilmiyorum. Sanırım çok üşendim bir şeyler karalamaya. Bir şeyler üretmektense bir şeyler tüketmek daha ilgi çekici geldi. Özellikle de "gerçek" Bukowski'ler tüketmek.
Sonra sınavlar girdi araya, ve şimdi Ankara'dayım. Çok kurallara uyan, çok rezil ve çok uyuşuk insanlara sahip bir kent olmasının yanısıra, otobüste müzik dinlerken herkesin size baktığı bir başkent burası. Yalnızım. Stajdayım. Eski sevgili ve burada staj yapmamı isteyen patron dışında kimsem de yok. Kitaplara sardım bu sebeplerden... 2 hafta geçti 5. kitaba geçtim... Can sıkıntısı işte. Her gün 2 saat gidiş, 2 saat de dönüş yolu çekmemden ötürü çıtır çerez gibi gidiyor kitaplar. En çok da Bukowski eserlerini beğendim ne yalan söyleyeyim. Çakma öyküsünü yazdığımda alakam yoktu kendisiyle. Hiç okumamıştım... Ayrıca kitapları beni tek başına olmak ve yalnızlıktan keyif almak gibi durumlara alıştırdı ne yalan söyleyeyim. Ne insanlarla tanışma meğilim var artık, ne de buradaki azıcık tanıdıkla görüşme eğilimim. Herhangi bir izbe bara gidiyor, bar sandalyesine oturuyor ve içiyorum. Ruh halime göre kitap okuyor veya bir içki şişesine gözümü dikiyorum... İnsanlar şaşkınlıkla karşılıyor, terası olan barlar ise "Sadece siz varsanız sigara içilen bölüme geçmeniz imkansız." diyor. Çok da fifi...
Şimdi "Kimse Bilmez Ne Çektiğimi" isimli şiir kitabı var elimde.. 5 10 sayfa sonra bitecek o da... Ardından Factotum'a geçeceğim yüksek ihtimal. Ama şu eserini de paylaşmadan edemedim.
buhran
çok fazla,
çok az,
ya da çok geç
çok şişman
çok zayıf
ya da çok kötü
kahkaha
ya da gözyaşı
ya da kusursuz
kayıtsızlık
nefret edenler
sevenler
ellerindeki şarap şişelerini sallayarak
önlerine çıkanları süngüleyip
kadınların ırzına geçen ordular
ya da ucuz bir pansiyon odasında
marilyn monroe'nun fotoğrafıyla yaşayan bir ihtiyar
o denli büyük ki dünyadaki yalnızlık
onu saatin kollarının ağır hareketlerinde
bile görebilirsiniz.
o denli büyük ki yalnızlık
onu vegas'ta, baltimore'da ya da münih'te
yanıp sönen neon ışıklarında görebilirsiniz.
insanlar yorgun,
hayat tarafından cezalandırılmış,
ya sevgiyle ya da sevgisizlikle
sakatlanmış.
yeni hükümetlere ihtiyacımız yok
yeni devrimlere ihtiyacımız yok
yeni kadınlara ihtiyacımız yok
yeni yollara ihtiyacımız yok
şefkate ihtiyacımız var.
müşfik davranmıyoruz
birbirimize.
müşfik davranmıyoruz.
korkuyoruz.
nefretin gücü simgelediğini
sanıyoruz.
cezalandırmanın
sevgi olduğunu.
daha az sahte bir eğitim bize gereken
daha az kural
daha az polis
ve daha iyi öğretmenler.
bir odada
bir başına acı çeken
öpülmemiş
dokunulmamış
bir başına bitki sulayan
olsa da çalmayacak
bir telefondan yoksun
insanın dehşetini unutuyoruz.
müşfik davranmıyoruz birbirimize
müşfik davranmıyoruz birbirimize
müşfik davranmıyoruz birbirimize
boncuklar sallanır, bulutlar örter
köpekler gül bahçesine işer
bir çocuğun kafasını koparır cani
dondurma külahından bir ısırık alır gibi
okyanus bir gelip
bir giderken
anlamsız bir ayın esaretinde.
müşfik davranmıyor insanlar birbirlerine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder