2010'a girmeden hemen önceydi... Okulu bırakmayı planlıyordum. Yazarlıktan para kazanacağımı düşünecek kadar da saftım. Hoş, kazanmadım değil ancak ana işimin bu olacağını düşünüyordum. Aileme durumu anlattığımda içim cız etmişti. "Tamam oğlum. İstersen sınava tekrar girersin. Biz senin mutlu olmanı istiyoruz."
Bırakamadım okulu, bu cevabı aldıktan sonra. Dedim iyi ya da kötü, 4 sene emek verildi bana. Şimdi bırakılmaz. Ancak yazmayı da bırakmadım. Her gece bir şişe köpek öldüren ya da rezalet bir vodka eşliğinde yazmaya devam ettim. Bir roman yazacağım, dedim. Yaklaşık 100 sayfaya ulaşmıştım. Sonra ne mi oldu? Judith'le tanıştım. Güzeldi Judith. Eğlenmiştik de... Sonra kayboldu, sıradan senaryo.
O ara bilgisayarım da perte çıktı. Hiç yedek almamıştım. Dangalaklık işte... Kullansana Dropbox, Google Drive ya da benzerini?! Uçtu gitti roman. 100 sayfalık emek çöpe gitti.
Tasvir ettiğim, hatta akabinde Kenan Yarar ustayla da paylaştığım ve fikirlerini aldığım karakter bir çevirmendi. Evden çalışan, alkol problemleri olan, geçmişiyle yaşamaktan sıkılan bir çevirmen... Aslında olmak istediğim adamı tasvir etmiştim belki de. Sadece yazar değil de, çevirmen.
Bugün fark ettim. O adam oldum. Son bir haftada. Elimde çevirmem gereken metinler, her sabah kahveyle bilgisayar başına, dümdüz.
Yoğun çalış, üç dört saat. Soluğu barda al. Bardan çık, yalnız çıktıysan iki bira daha içip uyu, 12 saat kadar. Yalnız çıkmadıysan ikişer bira al. Seviş ve daha az uyu.
23 Kasım 2014 Pazar
8 Kasım 2014 Cumartesi
Deftones - Katatonia Konseri, Yıllardan 2006
8 seneden fazla geçmiş üzerinden.
İstanbul'a attığım ilk adım olduğu için, benim nazarımda bambaşka bir değeri vardı bu konserin. Düşünsene, hayatını etkileyecek sınav geride kalmış ve "Siz değil, ben kazandım." diyebilecek bir konuma gelmişsin. Az çok eminsin, ortalamanın üzerinde bir okulda veya bölümde soluğu alacağından. Dünya, senin için güzel. Dünya, senin keyfin etrafına kurulu, sadece bir yaz için bile olsa.
Yedikule Zindanları'nda gerçekleşmişti bu konser. O dönem birlikte çaldığımız bir grup vardı Mersin'den. Grup da değil, arkadaş ortamı. 4 kişiydik biz. Ben, Yusuf, Murat, Ferhat. Grubun adını verirsem, bu yazıyı okuyan herkesin yaptığı gibi grubun adını Youtube'a yazacak ve rezil video'larımızdan biriyle karşılaşacaksınız. Evet, müzik bu değildi, ancak konser buydu. Ben, Yusuf, Murat, tuttuk İstanbul'un yolunu. Kalacağımız, gideceğimiz yerler ayrıydı ama "Konserde buluşuruz."
16 yaşında, geleceğinden az çok emin bir şekilde İstanbul'a inen bir karakterdim. Sırtımda bir haftalık çamaşırlarımı ve kot, t-shirt'lerimi barındıran bir çanta ve başka hiçbir şeyim yok. Ablam ağırladı beni tabii ki... Beşiktaş'ta bir ev, güzel bir konser ve ardından o zamanki hayalim olan İstanbul'u soluyabileceğim tam bir hafta.
Adını hatırlamadığım İstanbullu bir iki kadınla flörtleşiyordum. Bir tanesiyle, Galatasaray Lisesi'ni hemen geçince solda olan, o zamanlar ismi South Park olan barda buluşmuştum. Adresi belki de yanlış hatırlıyorum, emin değilim. Ben bir iki bira içtim, o bir iki çay kahve, dağıldık.
Akabinde, ertesi günü ikinci kadınla buluşmuştum. Karınca, isimli saçma sapan bir nargile kafedeydik. Punk ve emo kadınların, 25 yaşındaki çok metalci abilerle takıldığı bir mekandı. Oradan kalkıp, Büyükparmakkapı Sokak'ta başka bir nargileciye gitmiştik, daha sonra oraya alkol de geldi ama adını hatırlamıyorum, cidden. Çoktan kapanmıştır zaten, bu bahsettiğim yerler, muhtemelen.
Nihayetinde dayanamayıp içmeye karar vermişlerdi ve Katharsis'in kapısında bitmiştik. Katharsis Eyüp yaş, kimlik falan sormaz, demişlerdi, Eyüp sordu. Ona rağmen "Çaktırmadan için." dedi, içtik. Bir anda şimşekler patlamaya başladı. Gündüzün beşi bile değildi saat ancak ben sarhoş olmaya başlamıştım. Kızlarsa kendi aralarında öpüşmeye... French kiss, belki daha da fazlası. Lezbiyen ya da bi seksüel değillerdi ancak onların öpüşmesini izlemekten büyük keyif almıştım.
Benim, gülücüğe odaklanmalı ve asla skorla sonlanmayan fantezilerimi bir kenara bırakırsak, hala saklarım bu bileti. Konserin kendisi değil, belli ki, içinde bulunduğum dönem çok şey ifade etmiş bana zamanında.
Ha konserde ne mi oldu?
Bir kadını konser boyu kestim. O bana bakmamıştı sanırım ama çok güzeldi. Çilekeş'in gitaristinin sevgilisi olduğunu bilmiyordum.
Ha bir de kafası kıyak bir hatun götümü avuçlamıştı. Tacize uğramaktan keyif almıştım, hatun güzel olmasa da. Ehe.
İstanbul'a attığım ilk adım olduğu için, benim nazarımda bambaşka bir değeri vardı bu konserin. Düşünsene, hayatını etkileyecek sınav geride kalmış ve "Siz değil, ben kazandım." diyebilecek bir konuma gelmişsin. Az çok eminsin, ortalamanın üzerinde bir okulda veya bölümde soluğu alacağından. Dünya, senin için güzel. Dünya, senin keyfin etrafına kurulu, sadece bir yaz için bile olsa.
Yedikule Zindanları'nda gerçekleşmişti bu konser. O dönem birlikte çaldığımız bir grup vardı Mersin'den. Grup da değil, arkadaş ortamı. 4 kişiydik biz. Ben, Yusuf, Murat, Ferhat. Grubun adını verirsem, bu yazıyı okuyan herkesin yaptığı gibi grubun adını Youtube'a yazacak ve rezil video'larımızdan biriyle karşılaşacaksınız. Evet, müzik bu değildi, ancak konser buydu. Ben, Yusuf, Murat, tuttuk İstanbul'un yolunu. Kalacağımız, gideceğimiz yerler ayrıydı ama "Konserde buluşuruz."
16 yaşında, geleceğinden az çok emin bir şekilde İstanbul'a inen bir karakterdim. Sırtımda bir haftalık çamaşırlarımı ve kot, t-shirt'lerimi barındıran bir çanta ve başka hiçbir şeyim yok. Ablam ağırladı beni tabii ki... Beşiktaş'ta bir ev, güzel bir konser ve ardından o zamanki hayalim olan İstanbul'u soluyabileceğim tam bir hafta.
Adını hatırlamadığım İstanbullu bir iki kadınla flörtleşiyordum. Bir tanesiyle, Galatasaray Lisesi'ni hemen geçince solda olan, o zamanlar ismi South Park olan barda buluşmuştum. Adresi belki de yanlış hatırlıyorum, emin değilim. Ben bir iki bira içtim, o bir iki çay kahve, dağıldık.
Akabinde, ertesi günü ikinci kadınla buluşmuştum. Karınca, isimli saçma sapan bir nargile kafedeydik. Punk ve emo kadınların, 25 yaşındaki çok metalci abilerle takıldığı bir mekandı. Oradan kalkıp, Büyükparmakkapı Sokak'ta başka bir nargileciye gitmiştik, daha sonra oraya alkol de geldi ama adını hatırlamıyorum, cidden. Çoktan kapanmıştır zaten, bu bahsettiğim yerler, muhtemelen.
Nihayetinde dayanamayıp içmeye karar vermişlerdi ve Katharsis'in kapısında bitmiştik. Katharsis Eyüp yaş, kimlik falan sormaz, demişlerdi, Eyüp sordu. Ona rağmen "Çaktırmadan için." dedi, içtik. Bir anda şimşekler patlamaya başladı. Gündüzün beşi bile değildi saat ancak ben sarhoş olmaya başlamıştım. Kızlarsa kendi aralarında öpüşmeye... French kiss, belki daha da fazlası. Lezbiyen ya da bi seksüel değillerdi ancak onların öpüşmesini izlemekten büyük keyif almıştım.
Benim, gülücüğe odaklanmalı ve asla skorla sonlanmayan fantezilerimi bir kenara bırakırsak, hala saklarım bu bileti. Konserin kendisi değil, belli ki, içinde bulunduğum dönem çok şey ifade etmiş bana zamanında.
Ha konserde ne mi oldu?
Bir kadını konser boyu kestim. O bana bakmamıştı sanırım ama çok güzeldi. Çilekeş'in gitaristinin sevgilisi olduğunu bilmiyordum.
Ha bir de kafası kıyak bir hatun götümü avuçlamıştı. Tacize uğramaktan keyif almıştım, hatun güzel olmasa da. Ehe.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)