Google+ boş mideye iki duble viski: "Öfke yangınlarından kurtulsan" ya da "Superman"

24 Mayıs 2014 Cumartesi

"Öfke yangınlarından kurtulsan" ya da "Superman"

Bazen, 25 yaşıma geldiğim halde neden ergen gibi davrandığımı sorgularım. Cevap basittir, etrafımdakiler... Çünkü suçu etrafımdakilere atmak her zaman keyif verici, bonzai misali, beni sorunlarımdan uzak tutandır. Halbuki o sırada bir ego savaşı veriyorumdur.
Bugün iki ayrı örneğini yaşadım ki topu, topuk pasıyla size bırakmakta sakınca görmüyorum. Önce Alev dürttü. Doğumgünü hasebiyle İstanbul'a geliyormuş. Alev=mahallemizde oturan bir kadın. Dışarı çıkmış olmak için dışarı çıkmaktı amacım, malum, günlerden cumartesi ki eski ev arkadaşım aynı zamanda kuzenim olan Mert'in çok güzel bir sözü vardır: "Hafta sonu ne kadar kötü geçerse hafta da bir o kadar pis olur." Halbuki evde mutluydum, bir video oyununa kaptırmıştım kendimi.
"Çıkayım mı ben şimdi ne yapayım?"
"Çık, havuzun oraya gel."
Bahariye Caddesi'nin sonunda bir havuz vardır. Eski havuz veya... Bunu da Alev öğretmişti bana, gençler falan takılıyor, diye. Bir elimde bira şişesi, ötekinde sigara, başladım arşınlamaya Kadıköy'ün meşhur caddesini. Vardığımda biram bitmişti. Alev'i aradım, açmadı. Bakkala girip bir bira aldım, bakkaldan uzaklaşıp siyah poşeti çöpe atınca tekrar aradım Alev'i, "Barlar sokağının sonuna gel." dedi. Barlar sokağının sonuna gittim, yolumu güç bela bularak. Punk'lar ve bilimum evsiz hippie'lerle doluydu ortalık. Tekrar aradım, "Neredesiniz?" demeye... "Havuza geçiyoruz havuza gel." dedi ve kıkırdadı. Neden kıkırdadığını bilmiyordum, aslına bakarsanız neden dışarı çıktığımı da bilmiyordum.
"Yarım saat sonra ararım." dedim ve bir bara oturdum, Kadife Sokak'ta. Alev'in bir ilgi orospusu gibi davranması çok koymamıştı, zaten hippie ya da hipster, onun arkadaşlarıyla anlaşamayacağıma emindim. Belki yabancı arkadaşlarından vajinası olan birini düşürüp geceyi bende patlatarak bitiririm, diye düşündüğüm için gidiyordum doğum günü partisine.
Oturduğum bar boştu. Dün tanışmıştım o barla. Not defterimi çıkardım, karalamaya başladım. Boyuna yazmaya odaklanmıştım, bir mesaj geldi.
DİLARA: Sen dengesizsin ve hastasın.
(Mesaj tam olarak bu değildi ancak konuşmanın özeti buydu) Mevzu bahis dilara (baş harfini bilerek küçük yazıyorum) ki 24 saat içinde "Bir süre görüşmesek iyi olur." ve "Seni özlüyorum çünkü boktan bir adamsın." diyen kadın. Feleğim şaşırdı. Yalnızdım, yalnız başıma içiyordum. Küfretmeye başladım.
"Dilara, siktir git."
"Dilara, siktir olup gidiyordun hani?"
Sana karşı duygularımı, ergen hevesi şeklinde geçiştiremezsin; dediği an gözlerim kanamaya başladı.
"DİLARA, SİKTİR GİT."
"Sınırlarımı zorlama, bulunduğun yere gelir, seni rezil ederim." dedi. "Gel, Woodstock'tayım." dedim. Woodstock'ta da değildim ya neyse... Geldiğini de sanmıyorum.
Ben iyi bir adamdım aslında. Ancak ruh hastalarının arasında büyüye büyüye, hasta bir adam haline geldim. Final? Eve geldim. "Siktirin gidin lan, hepiniz siktirin gidin." repliği Behzat Ç.'den ve "Bak" parçası Pilli Bebek'ten aklımda...
Ne güzeldir yalnızlık, tercihin olduğu zaman... Ne güzeldir umursamamak, tercih dahilinde olduğu zaman... Dilara da aransın dursun Woodstock'ı veya Alev de kutlasın doğumgününü. Dedim ya, sikime kadar. İyidir böyle.

Hiç yorum yok: