Uzun zamandır yazdıklarımın sadece kısa bir zaman dilimine ait kısmını dosya halinde yayınevlerine göndermeden önce Sadece Kaan'a danışmak istemiştim. Aklımda fikir olarak bu dosyayı "Beyin Kemirgenleri" adı altında göndermek vardı.
Kaan'ın cevabıysa acıydı. Tatlı acı değil, direktoman acı. "Beyin Kemirgenleri'nin telifi alındı zaten. Öyle bir işe girişemezsin ki konsepte yakın bir ismi kullanman senin hayrına olur." Haklıydı. Sustum, isim aradım dosya için; bulamadım, piç gibi ortada kaldıktan sonra blog ismini başlık yaptım. Standart olması gerekir bazı şeylerin. "Boş Mideye İki Duble Viski"
Fakat bu bir haftalık süreç boyunca düşündüm, hatta dövündüm. Kendimi resmen kötü hissediyordum çünkü Kaan'ın mirasının üstüne konmuş gibi hissediyordum. Blog yazarken "Beyin Kemirgenleri" başlığını kullanmama izin veriyordu.
Döndüm dolaştım bu ismi buldum işte. "Akşamdan kalma tesirli metropol notları"...
Gelgelelim, Beyin Kemirgenleri'ne başlarken yaptığım gibi, tanıtımı geçiverdik. Beyin Kemirgenleri'nde olduğu gibi, yine kısa kısa geçilecek bir mevzuyla açıyoruz yeni seriyi de...
Yer: Taksim'de bir bar. (veya yaşlı osurukların deyimiyle Beyoğlu'nda bir bar)
Saat: Gece 12 suları...
Bir mesaj çektim. "Ne yaptın?"
Uzun süre cevap gelmedi.
Ondan herhangi bir dileğim yoktu aslında. İri göğüsleri vardı evet fakat tavrı, konuşma tarzı, iri göğüslerini egale ediyordu. Sadece Dumrul'la onun gelişini bekleyecek, geldiği zaman da dalga makara kukara muhabbetiyle eğlenecektik. Yanlış anlaşılmasın, hatunla sabahtan akşama taşşak geçmeyecektik; ancak amacımız bir iki bira ve hoş sohbetti. Ve Dumrul da benim gibi, sardığı zaman sarardı. Arada dışarı çıkan ve sırf eğlenmek adına UNICEF görevlilerine, Greenpeace görevlilerine saatlerce saran bir adam bu. Bir nevi eski kafa "Troll."
Dumrul'la ilgili infoyu geçtikten sonra geliyoruz "cevaba". Biramı yudumlarken telefonun tittrediğini fark ettim. Açtığımda telefon yüzüme kapandı. Çağrı ondan geliyordu ancak 2012'de hala çaldırıp kapatan insanlar olduğunu da gösterir nitelikteydi. Alt kata indim, biraz daha sessiz sakin bir yerde onun "Neredesiniz?" sorusunu cevapladım ve "Aa ben orayı biliyorum!" tepkisine "O zaman ne demeye anlattırıyorsun?" çıkışını yaptım.
Dumrul da ben de sıkılmıştık. Kalkmak üzereydik aradığında. Biralarımızın sonuna yaklaşmıştık ki eve gitmeyi düşünüyorduk. Ya radyo yayınına girecektik, ya da dağılıp uyuyacaktık. Dürttüm bir kez daha, "Neredesin? Kaybolduysan çağrı at, kaybolmadıysan avel avel bakınma diye üzerimde krem rengi bir t shirt olduğunu belirtirim" dedim. Ve o standart Türk kızı (bazılarınız için "Kezban") cevabı geldi.
"Kuzuuuuuuuuuuum ben arkadaşları gördüm onları bırakamam şimdi."
İstanbul'da Ataşehir'de kaldığını biliyordum. "İyi yolculuklar ayrıca tavrına hayran kaldım." şeklinde bir mesaj salladım. Amacım cool görünmekten ziyade, onun ağzına sıçmaktı. Şimdi olsa yine aynı şeyi denerim.
Mevzu sakız gibi uzadı uzadı uzadı ve altı çizilmesi gereken bir mesaj:
"Gitme işte bir yere Dorock'tayız sende kalabiliriz."
Evim Taksim'e yakındır eyvallah da ben ne ona, ne de arkadaşlarına "bende kalmak" üzerine verdiğim bir sözü hatırlamıyorum. Neyin genişliğiydi bu? Daha tanışmamıştık bile yüzyüze!
"İz yok, im var. Ayrıca Dorock'ta sık çalınan bir Motörhead şarkısıdır. 'Too late too late!' Yani biralarımı aldım eve dönüyorum ben." dedim.
Ve konuyla tamamen alakasız, hayatımda duyduğum veya gördüğüm en aptalca cevap geliverdi.
"İnsan olana bir şey bir kez söylenir."
He, insan olmayan benim; dünyanın en insancıl canlıları da sizsiniz. Sırf götünü daha fazla kaldırmamak adına da üç mesaj uzunluğunda bir mesaj döşendim. Bir şeyi bir kez söyleyen değil de, farklı farklı bir sürü şey söyleyen de sizsiniz. (Evet üç mesaj uzunluğundaki mesajda bunu diyordum işte. "Bir şeyi bir kez? 'Geliyorum', 'Kuzum arkadaşlarımı gördüm hedehödö' 'Sende kalabiliriz' Bu mudur aynı şeyi bir kez söylemek?" )Şu anda hırsımdan geberiyorum. Sebebi mi? Hayır sebebi şu anda onun bana sakso yapmıyor olması değil, sebebi tamamen bu kızın götünü kimin kaldırdığı, kimin kendisine "Canıms" temalı mesajlar attığı ve kimin bu kızı "Bulunmaz Hint Kumaşı, Adriana Lima" yaptığı üzerinde yaktığım sigaralar.
Şu saatten sonra "Aslında kadın ya da bizim gibi içen, eğlenen aktif kadın sayısı az olduğu için sosyopolitik ve sosyokültürel etmenler sebebiyle kadınlarımız böyle hebelehübele" muhabbeti de yapmıyorum amına koyayım. Hepiniz kezbansınız, kezban olarak kalacaksınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder