Nereden başlayacağımı pek de bilmiyorum. Buraya yazmam gereken şeyleri genellikle siyah, minik not defterime yazdım, 10 Şubat'ta uçağa adımımı attığım an.
Çok uzun tutamayacağım, saat 1'e yaklaşıyor ve yarın yapacak bir şeyim olmasa da geç saate kalmak istemiyorum. Birden fazla dönemi yaklaşık 2 aya sığdırmayı başardım sanırım.
1) Cronulla zamanı
Mükemmel bir İtalyan aşçının yanında kaldım ilk dört günümde. Harika bir aşçıydı. Fazla aktivistti bana göre. Hayır, ileri gitmedim onunla. Aslına bakarsanız ileri gitmeye ihtiyaç bile duymadım. İnanmakta güçlük çekebilirsiniz fakat o dört gün boyunca bir kez dahi sarhoş olmadım. Nefes almanın verdiği haz zaten yeterliydi. Erken yatıp erken kalktım, detoksun kralını yaşadım, lezzetin de... Cronulla, daha çok Avustralyalılar'ın yaşadığı, "ırkçı" diye bilinen bir yer olsa da, yüzümü bir çok sakininin hafızasına kazıdığımı sanıyorum. Özellikle kadınlar başımı döndürmüştü ancak öğrendiğim ilk şey, burada "womanizer" takılan tiplerin genellikle Ortadoğu ve İtalyan kökenli olmasıydı. Bu imajla anılmamak için de geri çekildim denilebilir... İtalyan'la geçirdiğim 4. gecenin sonunda hostele geçtim çünkü henüz bir ev bulamamıştım. Cronulla'daki tek hostelde bir gece bile geçirmeden soluğu Marrickville'de aldım. Yeni evimde...
2) Marrickville sevinci
Her şey harika başladı Marrickville'de de... Her ne kadar Cronulla'yı terk ederken kendimi oldukça kötü hissetsem de ve ev arkadaşlarım, anlamakta güçlük çektiğim Nepalliler olsa da (2 Nepalli erkek kardeş, 1 de Avustralyalı kadın, Nepalliler'den birinin eşi) Marrickville heyecanlı başladı çünkü Newtown'a, yani bir nevi Kadıköy Barlar Sokağı'na yakındım. Bir kadınla tanıştım, toparlanmaya başladım, daha çok keyif aldım sonrasında hatun Gold Coast'un yolunu tuttu, iş gereği, 2 haftalığına... İşin ilginci, ondan 2 gece sonra iş gereği ben de Gold Coast'a gitmek zorundaydım. Marrickville'i bırak, Sydney'e alışmadan şehir değiştirmek biraz çılgıncaydı ancak, gitmek zorundaysan, gitmelisin. ("When you gotta go, you gotta go!")
3) Gold Coast'ta hayal kırıklığı
Gold Coast'ta yaşadığım hayal kırıklığı, işe de, Gold Coast'un kendisine de, iş arkadaşlarıma da lanet edip koca bir orta parmak çıkarmamla son buldu. Bu kısmı bir ara uzun uzadıya anlatırım belki...
4) Marrickville'e dönüş
Çok akıllı bir adam olduğum söylenemez. Hatta oldukça malımdır karar verme konularında. Ancak Gold Coast'ta beni neyin beklediğini bilmediğimden ötürü Sydney, Marrickville'deki evimi kapatmamıştım. Eve geri döndüm ve üniversiteden bir arkadaşımla birlikte çalışmaya başladım. Kötü değildi, mükemmel de değildi ancak ilk geldiğim günkü heyecan da yoktu üstümde. Arkadaşsızlık, aptal gibi hissetmek, eskisi kadar ilgi görmemek canımı sıkmıştı. Cronulla'yı düşündüm, sonra "Saçmalama." dedim ve sıfırdan başlamaya çalıştım.
Yaklaşık 2 hafta boyunca, Bridget dönene kadar blues dinleyip, VB içtim. (VB: Buranın Efes Pilsen tombul şişesi. Bunu içenlere genelde kavgacı diyorlar. Kavgacı birası diye anıldığı da bir başka konu. Sebebiyse alkol oranının %4.9 olması.)
Yok, bu böyle olmayacak, derken amatör ligden bir basketbol takımıyla anlaştım. Çinli elemanlar... Ben de Son Samuray, bir nevi. Bu angutlarla oynarken bir yandan, diğer yandan da burada, Türkiye'deki bağlantılarımın tanışmamı istediği insanlarla tanışmaya başladım. Doğru Türkler bunlardı çünkü kendimi hiçbir şekilde rahatsız hissetmedim yanlarında.
Basketbol, iş, hala şehri tanımaya çalışmak, asosyal olduğunu hissetmek derken bu sabah uyandığımda kendi kendime düşündüm; "Neden birilerine ihtiyaç duyuyorum ki ben? Zaten hafta sonu için yaşamıyor muyuz, bu kara parçası üzerindeki toplam 20 milyon insan?" Taşlar yavaş yavaş yerine oturmaya başladı o an. Silkinmeye başladım, turist değildim artık, şaka maka 2 ayı deviriyordum...
Sırada ne mi var?
Gerçek bir Avustralyalı gibi yaşamaya başlamak.