Google+ boş mideye iki duble viski: Şubat 2010

22 Şubat 2010 Pazartesi

Dijital ilişkiler, dijital hayatlar...

Bazen yanlış zaman diliminde yaşadığımı düşünüyorum. Sağlam bir biçimde giydiriyorum şansıma... Yok öyle değil. "Orta çağda yaşasaydım savaşçı olsaydım" mevzuu değil. 10 yaşını geçeli 10 sene oldu zira... Fakat biraz daha insanların yüzyüze iletişime önem verdiği bir dönemde yaşamayı arzu ediyorum. Öte yandan az sonra yazdıklarımı "sen çok mu farklısın?" şeklinde yorumlayabilirsiniz. Hayır, ben de farklı değilim. Adaptasyon böyle bir şey işte...

Çok aptalca yaşıyoruz. Burası bir gerçek. Sıkılmaya başlıyorum... Yakında bilgisayar, cep telefonu, ipod ne var ne yoksa camdan fırlatabilirim.

Kafelere gidiyorum, barlara gidiyorum, parklara gidiyorum. İnsanlar konuşmuyorlar. İnsanlar iletişim kurmuyorlar. Peki ne yapıyorlar? Örneğin karşılıklı oturan bir çift, veya karşılıklı oturan iki yakın dost dışarıdaysa genellikle ellerinde birer cep telefonu; başka insanlara çatır çatır mesaj döşeniyorlar. Peki neden buluştunuz?

Aynı ortamlarda yaşanan bir diğer mevzu ise, IPHONE ve IPOD TOUCH kaynaklı... Hararetli bir tartışmanın ortasında bir arkadaş grubu görüyorum. Bir tarihi veya bir istatistiği tartışıyorlar. Yukarıda yazdığım iki "uzay çağı" ekipmanından birine sahip olanı "Bir bakalım neymiş?" diyerek açıveriyor Starbuck's veya Gloria Jeans(doğru yazmayı becerememiş olabilirim)'in kablosuz ağından yararlanarak internet gezginini... Bakacağına bakıyor, daha sonra Facebook, Gmail, MSN, ne var ne yoksa bakınıyor. Halbuki burnunun dibinde aradığı!.. Burnunun dibinde insanlar!.. Onlara yanaşmak yerine piksellerden oluşan iki boyutlu insancıklar, ucu bucağı olmayan internet daha çekici geliyor.

Peki misafir ağırlayan genç? Misafiriyle ettiği üç beş kelamdan sonra açıveriyor bilgisayarı. "Bak bak şu video'ya bak" diyor, basıyor Youtube'u. Sonra ilgili videolar uzayıp gidiyor... Devam ediyor... Yine iletişim yok, yine bağlantı yok. Arkadaşının yanında olması onun için hiç bir şey ifade etmiyor. Bunun yerine daha önce defalarca izlediği video'yu arkadaşıyla paylaşmayı tercih ediyor. Eğer ki komik bir şeyse arkadaşının ağzının içine, gözlerinin içine bakıyor "gülecek mi acaba?" diye düşünerek...

Son olarak ise çiftler... Battaniye, film ve kahve/şarap eşliğinde film izliyorlar sabahtan akşama. Sevişme yok, konuşma yok, yakınlaşma yok. Sadece ve sadece film var. O aptal ekrana bakmak var. How I Met Your Mother izleyip "ayy net tatlı..." demek var. Hayal hayatlar var. Bitik hayatlar var...

Teknoloji mi? Alın götünüze sokun o mikroçipleri. Hem beni, hem de benim gibi milyonlarca genci kurtarın...

NOT: İsimsiz'i bitirmek üzereyim. Önceki post'ta belirttiğim gibi roman neredeyse hazır. Sadece bir iki rötuşu kaldı. Lakin daha fazla yayınlamayacağım. Bu yüzden hepiniz peynirli whopper'ımı yalayabilirsiniz.

Şaka be... Yazamıyorum, devam edemedim bir türlü. Ne fırsat oldu, ne de ilham geldi. Sıkıntılar büyüsün döşenirim o ara rahat olun...

3 Şubat 2010 Çarşamba

İsimsiz İçin Reklam Arası

Son günlerde pek evden çıktığım söylenemez. "İsimsiz" adlı yazıyı da ilerletiyorum ancak kısım kısım, işime geldiği zaman yayınlamak istiyorum. Gösterip de vermeyen bir kadın gibi davranıyorsam affola...
Reklam arasında ise çok tepki alan, kimi zaman hüzünlü, kimi zaman güldürücü hedehödö. Öh be, alın, tepki toplayan facebook iletilerim.

"Four tits are better than two dicks."

"Bir kentteki veteriner sayısına bakarak, oranın ne kadar yalnız olduğunu anlayabilirsiniz."

"Öğrencinin eline daha 3 kuruş harçlık geçmeden, birasına zam, sigarasına zam, yemeene zam, peki hani bize am, am!?"

"Eski sevgilinin fotoğraflarına bakıp 'Evet! Ben bu kızı bafiledim!' diyebilmektir bazen hayat... Aynı şekilde eski sevgilinin fotoğraflarına bakıp 'Evet... Bu kız da geldi geçti...' diyebilmektir bazen ölüm..."

"If you're thinkin of a 3some with twins, never ever forget the names of the girls..."

"Işıklar açıkken veya çorapları olmadan sevişemeyen kadın, kendine ve özellikle dış görünümüne güvenmeyen kadındır..."